Yeni dönemin ‘sayınlı’ siyaseti

0:00

Şevket Herki

Bir zamanlar birçok sözcük gibi sayının da hatırı sayılır bir kriminalize olma durumu vardı. Kendisi  nezaket – nezaketsizlik bağlamından sıyrılıp kazandığı siyasi politik anlam ve çağrışımıyla elbette hukuki kodlarla yasaklı bir sıfattı.

Bir zamanların ‘gerilla’ muamelesi gören ‘sayın’ı şimdilerde ise sabah kahvaltısı gibi. Herkes birilerine hiçbir kalori hesabı yapmadan bir ‘sayın’ ısmarlıyor.

Çok değil, birkaç ay bile geri gidildiğinde kavramın siyasal işlev açısından nasıl dönüştüğü rahatlıkla görülür. Daha birkaç ay öncesine kadar Sayın Öcalan’la başlayan herhangi bir cümle, işin adli ceremesi bir yana gazetelerde köşe başı ağabeylere sinir krizi geçirtirdi.

“Kürt Siyasi Hareketi” de tüm bunlara inat bütün efor ve enerjisini sayın demek ve dedirtmek için harcardı.

Davalar açılır, insanlar yargılanır birçok hükmün açıklanması geriye bırakılmazdı. Şimdi devir değişti. Sayın, ‘yorgun demokrat’ edasıyla siyasetin soğuk koridorlarından arzı endam ediyor. Hatta iş o kadar ciddiye bindi ki ‘sayın’ artık Ankara’nın yeni selamlaşma biçimine döndü: “Sayın Bahçeli, Sayın Demirtaş, Sayın Öcalan…”  Birileri hala temkinli ama sonuçta ‘sayın’ bu, mayınla arasında sadece bir harflik bir mesafe var, elde patlama riski de yüksek.

Sövmekten saymaya ustaca geçişler de siyasetin doğası itibariyle pek de şaşırtıcı değil. Herkesin elinde bazen ‘bir şey hissetmediği’ bir kurbağacık gibidir sayın. İşi bitince “sorun sende değil bende” deyip dilinizi arındırabilirsiniz kendisinden. Şu sıralar, ‘sayın’ muazzam ve reddi olmayan bir tövbe kapısı gibi.

Hangi mahalleden olursanız olun, geçmişte bulunduğunuz yeri değiştirmeye meyil edecekseniz, önce bir ‘sayınla’ başlamanız lazım. Bu sihirli sözcüğün sınırları o kadar geniştir ki; bir ucu “İmralı canisi” bir diğer ucu “Sayın Kurucu Önder” bir ucu “AKP- MHP faşist bloku” diğer ucu “Sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan.”

Benim neden bu kadar çok sayın denildiği hususunda anlamlandıramadığım bir gariplik var. Nerdeyse bütün mesele bu esrarengiz ve dönemsel olarak kadri kıymeti değişen sözcükle açıklanıyor. Sayın derseniz iki rekat namaz bile kılmadan tövbe etmiş sayılırsınız. Bu kelimenin garip tarafları var.  Herkes onu içten içe severmiş aslında. Kullanmak istermiş de cesaret edemezmiş sanki.

Kimisi için buna çok da bir anlam yüklememeliymişiz. Mevzu sadece yeni dönem kabulleriyle uyum sağlama yöntemiymiş. Niyet ne olursa olsun halihazırda Ankara’da ciddi bir ‘sayın’ enflasyonu yaşanıyor. Günlük hayatın sıradan bir hitabının, dozu ve kullanım yeri artık bir tür niyet mektubu. Az söylersen ‘soğuk’, çokça söylenirse “fazla yakın” bulunuyorsun. Tam kararında ve irite etmeden ‘sayın’ diyebilen siyasetçi ise nerdeyse yok.

Önce suç unsuru, sonra sembol, ardından herkesin ağzına yerleşen ‘sayın’, Türkiye siyasetinin sessiz kahramanı olabilir. Bu ülkede bazı şeyler unutulur, bazıları affedilir ama bazı kelimeler vardır ki tam zamanında geri döner. İşte ‘sayın’ tam da böyle bir kelime oldu.

Artık ‘sayın’, yalnızca bir nezaket sözcüğü değil. Bir duruşun, bir yönelimin, hatta bir siyasal pozisyonun göstergesi. Önce “hitap”tı, sonra “temas” oldu, şimdi ise “taraf” bildiriyor.

Kime “sayın” dediğiniz, aslında kiminle aynı geleceği tasarlamak istediğinizi de işaret ediyor. Bu bağlamda ‘sayın’ ifadesi, sadece geçmişle yüzleşmenin değil, gelecekle anlaşmanın da dili hâline geldi. Bir dönem “suç ortaklığı” gibi algılanan bu kelime, şimdi “ortak gelecek” çağrısına dönüştü. ‘Sayın’ diyen yalnızca kibar olmuyor, pozisyon alıyor.

Birilerine ‘sayın’ diyorsanız, birilerini dışarıda bırakıyorsunuz demektir.

Bu yüzden, ‘sayın’ın dönüşümü; sadece dilin evrimi değil, siyasetin ve toplumun geçirdiği kırılmaların da sembolü. Belki de bu kadar gürültü, biraz da bu yüzden. Herkes yeni dönemin “kiminle” kurulacağını kelimeler üzerinden tartışıyor. Sayınlı ya da sayınsız.

Türkiye’nin kritik bir dönemden geçtiği konusunda ‘sayın’ diyenler ve demeyenler hemfikir. Yeni dönem, sadece kavramsal değişimi ve retoriğiyle değil aynı zamanda baştan sona bir değişimin işareti açısından da önemli şüphesiz. Herkes “ortak iyi” için kendi bireysel acısını da ötelemeye, ertelemeye hatta unutmaya hazır.  Kullandığınız sayınların sayısı ve muhatabı da sizin aslında neyi unutup neyi çok hatırlamak istediğinize ilişkin durduğunuz yeri de işaretliyor.

Acı bir geçmişin hafızasını silmek, ötelemek ve ertelemek isterseniz;  herkesin herkese tahammül edebilmesini sağlayan, gerçekleri çok net göstermeyen ama şık duran bir aksesuara ihtiyacınız oluyor. Sayın, işte tam da bu aksesuar gibi aslında.

Kimsenin geçmişte ne olup bittiğini tam olarak konuşmak istemediği, özetle kimsenin hafızası ile tam olarak yüzleşmek istemediği bir durumda, ‘sayın’ bireysel acımızı da hafifleten bir “iyi his etme aracına” benziyor. En nihayetinde böyle zamanlarda kimsenin geçmişe takılmasına gerek de yokmuş. Eski acıları konuşmak da “sürece zarar’ veriyormuş. Onun için bir doz ‘sayın’ bütün bu ahvalden mütevellit acımıza nezaketli bir merhem sayılabilir.

Evet, çok acı çektik ama olsun!  Artık ‘sayın’ diyoruz. Hem de en denilmez denilen “Kurucu Önder” e de ‘sayın’ diyoruz.  Mevzu hal olunca da siyasetin kavram sözcüğüne yer çok. Halihazırda samimiyetle “siyasi strateji” arasında sıkıştırılmış, sayınlı siyasetin faturasını da kendisinin de ‘sayın’ olduğu hatırlandığında, seçmen kesecek.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz